Köşe yazarımız Zeki Baştürk kaleme aldığı yazıda;
Seçime yirmi günden az kaldı. Seçim çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Adaylar, alanlarda mitingler yapıyor, TV’lerde izlenmelere katılıyor, afişleri kentlerde reklam panolarında yer alıyor. Sivil Toplum Kuruluşları geziliyor, eller sıkılıyor, şirin görünmek için her yol deneniyor.
Ben de TV haberlerini izliyor, yorumları dinliyorum. Sokaklarda geziyorum. Sanal ortamda ( Facebook, wats up, Instagram vb.) yapılan paylaşımları görüyor, yorumları okuyorum. Bir kaç kez de adaylarla birlikte seçim çalışmalarına katıldım. Gördüklerim, işittiklerim, okuduklarından edindiğim izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.
Gördüğüm o dur ki insanlar, bugünkü yönetimden bıkmışlar, usanmışlar. Geçim sıkıntısı bellerini bükmüş. Çarşıya pazara çıkamaz olmuşlar. İnsanlar kaygılı, kuşkulu, karamsar ve mutsuz. Kadınlar, yaşam güvencesinden yoksun. Çocuklar, okula aç gidiyor. Beslenme çantaları boş. Gençler, gelecekten umutlarını yitirmiş. Geleceklerini yurt dışında arar olmuşlar. Emekliler, emekçiler geçim derdinde. Bu koşullarda seçime gidiyoruz.
Bu ortam ve koşullarda yapılan seçim adaletsiz bir seçim. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanı. Tüm bakanlar, milletvekili adayı. Her biri devletin tüm olanaklarını kullanıyor. Devletin tüm araç ve gereçleri ellerinde. Adalet ellerinde, ulaşım ellerinde, güvenlik ellerinde, devlet bütçesi ellerinde. Bir ittifak, tüm olanaklarıyla seçim çalışmalarını yapıyor. Öbür yanda, öbür ittifak , kendi olanaklarıyla bu yarışa girmiş durumda. Salt halkın umudu, halkın desteği var. Halk, kendi bütçesinden ayırdığını, çocuğunun rızkından kestiğini bu kampanyaya bağışlıyor. Bu ittifakın, projesi var, kadroları var, programı var, inancı var. Ekip çalışması var. Birlikte başarmaktan söz ediyorlar. Uzlaşma var, dayanışma var, kucaklaşma var. Adaletsizlik , gün ışığı gibi ortada, belirgin.
Bir de seçim dili var. Bir yanda haktan, hukuktan, adaletten söz edenler var. Sevgi dilini kullanıyor. Kucaklaşmadan söz ediyor. “ Çocuklar, yatağa aç girmesin” diyor. “ Kadınlarımız, en değerli varlıklarımızdan, onların yaşama güvencesini biz sağlayacağız” deniyor. “ Emeklilere , bayram ikramiyesi ile çifte bayram yaşatacağız” sözü veriliyor. “ Gençler, yurtlarda ücretsiz barınacak “ deniyor. Özetle “ Yine baharlar gelecek” ya da “ Her şey çok daha güzel olacak “ diyerek güzel dilekler sunuluyor. Birlikte başarmanın erdemine vurgu yapılıyor.
Bir de öbür yarışmacılara bakıyoruz. Onların dediklerine kulak veriyoruz. Sanki karşılarında aynı ulusun insanları yok. İşgalci güçler var sanki. “ Edepsizler, hadsizler, terbiyesizler, teröristler. Siz kimsiniz.?Siz kim oluyorsunuz? Bunlar millet değil, zillet!” gibi aşağılayıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı bir dil.
Halk , bu dili benimsemiyor artık. Halk değişim istiyor. Halk, önemsenmek, değer görmek istiyor. Halk, insanca yaşamak istiyor.
Halkın, bu isteğine, bu özlemine duyarsız kalmayalım. Halkın sesine kulak verelim. Bahar, umuttur. Bahar, yeniden doğuştur. Bahar, çilektir, güzelliktir. Bahar, yaşamdır. Yine baharlar gelecek. Her şey çok daha güzel olacak.
Hoşgörünün, insan sevgisinin, en büyük simgesi Yunus Emre’nin dizeleriyle bitirelim yazımızı:
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağılı aşı
Bal ile yağ ede bir söz”
Ağılı aşı bal ile yağ eden, acıyı bal eyleyen yönetimlerin gelmesi özlemiyle yineliyorum: Birlikte başaracağız.