Zeki Baştürk yazdı; BİZE BUNU NİYE YEDİRDİNİZ?

Zeki Baştürk yazdı; BİZE BUNU NİYE YEDİRDİNİZ?

Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;

Bu hafta sonu partimizde il başkanlığı seçimi var. Yarışa girenlere baktığımda ülkem adına üzülmekten kendimi alamıyorum.
Herkesin umutla girdiği bir seçimi yitirmişiz. Oy verenler sokağa çıkamaz olmuşlar. Umutlarımız tükenmiş. Geleceğe ilişkin hiç bir umut kalmamış.

Yöneticilerden ses yok. İl ve ilçelerde değerlendirme yapılmamış. Sanki hiç sorumlulukları yok gibi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılındayız. En büyük bayramımız. Coşkuyla kutlanması gerek. Yöneticilerden yine ses yok.

Enflasyon almış başını gidiyor. Emekliler, pahalılık altında eziliyor. Ev hanımları tencere kaynatamiyor. Öğrencilerin okullarda verilen yemekleri kaldırılıyor, çocuklar açlığa mahkum ediliyor. Kimsenin umurunda değil.

Aydınlar, gazeteciler hapislerde çürütüluyor, kimse kılını kıpırdatmıyor. Varsa yoksa koltuk kavgası, makam sevdası.

Bir seçim öncesi, birbirlerinin kuyusunu kazanlar, birbirlerinin seçilmesini önleyenler, bir araya gelmiş, ittifak olusturmuşlar. Düşman kardeşler birlik olmuşlar. Herkes ya koltuğunu koruma derdinde ya da bir koltuk kapma yarışında. Kartlar dağıtılmış, herkes kendi kuralına göre ve elindeki karta uygun oyun sergiliyor.

Nerede ülke sevdası? Nerede işçinin, emekçinin, köylünün hakları? Nerede yurtseverlik sevgisi , nerede laiklik ilkesi?

Seçimlerde bir başarı kazandınız mı? Üye sayısında bir artış oldu mu? Halkın umudunu yeşertecek, güvenini kazanacak ne yaptınız?

Ülke yangın yerine dönmüş. Yangına su taşiyacaklarina benzin dökmeyi yegliyorlar. Varsa da yoksa da makam ve koltuk. Bağımsızlık, yokluk, yoksulluk, umurlarinda değil.

Yeri ve zamanı gelmişken bir öykü anlatmak istiyorum. Herkes, kendine düşeni alsın.

Öyküyü hepiniz biliyorsunuz.  Ama duruma öyle cuk oturuyor ki anlatmadan geçemiyecegim

Maraba ile ağa, ağanın arabasında tıngır mıngır kasabaya gidiyorlar. Yolun yarısında, arabayı çeken hayvan patır kütür yola pisliyor.

Ağa marabasının arabada gözü olduğunu biliyor. Hem marabayı küçük düşürmek hem de eğlenmek için,
“Üle Memo! Şu boku yersen, arabayı sana verecem” diyor.

Bizimki bir an düşünüyor, kararını veriyor, koşumları ağaya uzatıp arabadan iniyor ve taze at pisliğini yiyor.

“Tamam”, diyor ağa “araba senin”.

Bizimkinin midesi dönmüş, gururu çiğnenmiş, kendinden iğreniyor. Ağa ise bir dakikalık bir eğlence uğruna arabasından olduğuna pişman, kendi budalalığına yanıyor.

Dönüş yolunda ikisinin de ağzını bıçak açmıyor, ikisi de kurdukça kuruyorlar. Tam marabanın pislik yediği noktaya geldiklerinde ağa dayanamıyor;

“Üle Memo! Bir halt ettim, şaka uğruna araba elden gitti, b.k yemenin ederini vereyim, arabayı geri alayım.”

Memo’nun genzinde, ağzında, yüreğinde, öfkesinde hâlâ pislik tadı var.

“Olur Ağam” diyor, “olur ama bir şartla: sen de aha şu kalan kurumuş b.kları yiyeceksin ki ödeşelim.”

Ağanın gözü kararmış, iniyor bir miktar pislik de o yiyor.

Çiftliğe yaklaşırlarken, Memo düşünceli, kederli soruyor:

“Ağam, araba giderken de senindi dönerken de senin, peki biz bu kadar b.ku neden yedik?”

Kovadaki su bu kadar kirlenmişse, tek çözüm kabı boşaltmaktır. Kirli suyun üstüne biraz temiz su ilave etmek neyi değiştirecek?

Şimdi bu soruyu ben de kendime soruyorum;

“Bize bu b.ku neden yedirdiniz ağalar?”

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?