Canımızı Daha Ne Kadar Yakacaksın!

Canımızı Daha Ne Kadar Yakacaksın!

Daha canımızın yanmasına ne kadar müsaade edeceksin!” Cumhuriyet Kadınları Derneği Bursa Şubesi Başkanı Sultan Yurdunal   “Türk Kadınına Seçme-Seçilme Hakkının” verilmesinin 85’ci yılında önemli açıklamalarda bulunarak, son zamanlarda artan kadın cinayetleri ve toplu intiharlar ile ilgili eleştirilerde bulundu.

Buruk bir şekilde kutluyoruz

Dernek binasında yönetim kurulu ve üyeler ile durum değerlendirmesi yapan Yurdunal; “Türk kadınının, Avrupa’nın, Dünya’nın onlarca ülkesinden onlarca yıl önce kazandığı seçme ve seçilme hakkının yıldönümü olan 5 aralık tarihi, aynı zamanda cumhuriyet kadınları derneğimizin de 22. kuruluş yıldönümüdür.5 aralık tarihi derneğimizin kuruluş günü olarak özellikle seçilmiştir. Aslında bir kadın devrimi olan, Türk kadınını cumhuriyetin öznesi yapan Cumhuriyet Devrimlerinin en önemlisi, kadınların siyasal haklarının verildiği yasal düzenlemedir. 5 Aralık 1934. Bu yasal düzenleme, ülkemizde demokrasi, eşitlik ve kadının insan hakları açısından çağ atlatan bir devrimdir. Tüm bunların bilinciyle her yıl 5 aralık tarihini, kuruluşumuzu ve siyasal haklarımızı kazanışımızı şevkle aynı zamanda buruk bir sevinçle kutluyoruz. Çünkü yasaldaki siyasal haklarımız 85 yıl geçmesine rağmen yaşama geçmedi. Seçmen olarak bu hakkı kullanabiliyoruz hiçbir engel yok. Hatta teşvik var. Siyasal partiler, iktidarlar kadınların sadece seçmen olarak yasal haklarını kullanmalarından son derece hoşnutlar. Ancak seçilme hakkını kullanma konusunda tam tersi bir tutum sergiliyorlar. Atatürk’ten sonra yerel ve genel parlamentolarda kadınların birdenbire yok olduğunu görüyoruz. Bunca yıl sonra meclislerimiz hala erkek egemen meclisleridir. Yerel parlamentolarda da durum daha da kötüdür. Hiç kadın üyenin olmadığı meclisler var.” Dedi.

İki dudak arasındayız!

Yurdunal; “Kadınların siyasal haklarını bizden onlarca yıl sonra alan pek çok ülke bizi fersah fersah geçti. Kadın hakları  özellikle de kadının siyasal hakları konusunda uluslar arası tüm sözleşmelere taraf olmuş, imza atmış hatta anayasasına pozitif ayrımcılık ilkesini bile koymuş ama kadınlarına seçilme hakkını eşitlikçi bir biçimde yaşama geçirmemiş bizden başka bir ülke yoktur. Kadının insan haklarının ve bu bağlamda siyasal haklarının yasalarda yer almasının yeterli olmadığını bunca yıl deneyimden sonra gördük önemli olan bu hakların kullanılabilmesidir. Yani yaşama geçmesidir. İşte 85 yıl sonra geldiğimiz yer bir arpa boyu yol alamayışımızdır. Nüfusun yarısını oluşturan biz kadınlar, karar verici meclislerde ancak sembolik olarak yer alıyoruz. Siyasette kadınların kaderi erkeklerin iki dudağı arasında. Seçiciler ve liste yapıcılar hep erkek. Nadir sayıdaki kadın seçicilerde aslında erkek egemen siyasetin hizmetkarlarıdır. Listelere kendilerine söylenen erkekleri yazarlar. Hepsini tek tek biliyoruz ve asla affetmiyoruz. Ülkemizde cinsiyet ayrımcılığının en ağır biçimde yaşandığı alan siyasettir. kadınların siyasal haklarının gaspı, tüm haklarının ihlaline, gaspına neden olmaktadır. Günümüzde kadınlar bırakın siyasal haklarını, birincil insan hakkı olan yaşam haklarının peşine düştüler. Kadın cinayetlerindeki artış bir kadın kırımı noktasına gelmiştir.” Dedi.

Eşit siyasal katılım şart

Yurdunal; “Bu yakıcı sorunun çözümü kadının siyasal katılımındadır. Yerel ve genel parlamentolarda yarısı kadın olursa bu sorunun derhal çözüldüğünü görürüz. Tüm erkek siyasetçilere, karar vericilere buradan sesleniyoruz ki kadınların eşit siyasal katılımı olmadan demokrasi olmaz! Ülkenin yakıcı sorunlarını kadınlar olmadan çözemezsiniz, Kadınların eşit siyasal katılımını sağlamadan biz demokratız diyemezsiniz, demokrasi sözünü ağzınıza bile alamazsınız. Kadınların siyasal haklarını kullanabilmeleri bir eşitlik mücadelesi değildir. Aslında bir demokrasi mücadelesidir. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar aynı oranda mecliste ve karar verici konumda olmalıdır. Biz kadınlar siyasette karar verici, yasa yapıcı oranlarda var olursak kadın cinayetlerini de engelleriz, sizlerin bir türlü düzeltemediği ekonomiyi de düzeltiriz, ülkenin tüm yakıcı sorunlarını da çözeriz. Şunu hatırlatmak isteriz ki dünyada yüzyıllardır süren kadın hakları mücadelesinde ilk talep edilen hak siyasal hak olmuştur. Bu konudaki ilk yazılı belge 1791 tarihli Fransız “kadın yurttaş beyannamesinde” yer alır. Fransız kadını “madem erkekler gibi giyotine gidiyorum, erkekler gibi benimde oy hakkım olmalı” demiştir. Bu talebin bedelini giyotinde can vererek ödeyen Fransız kadını siyasal haklarını bu beyannameden 154 yıl sonra ve Türk kadınından da 11 yıl sonra kazanabildi. Dünyadaki ilk kadın örgütlü kadın hakları mücadelesini canları, kanları pahasına veren İngiltere deki suprajet’ler de öncelikle oy hakkı talep ediyorlardı.” Dedi.

Yerelde dahi yokuz!

Yurdunal; “Vatan ana bugün de ciddi sıkıntılar içindedir. Sıkıntıyı alt edebilmenin yolu kadın-erkek birlikte mücadele etmektir. Kadınların bu mücadelede aktif rol oynamaları eşit koşullara sahip olmaları ile olanaklıdır. Oysa bugüne dek izlenen gerici politikalarla kadınlarımız, toplumsal yaşamın dışına itilmeye, kendi bedeni hakkında dahi söz söyleyemeyecek ve kendi kararlarını veremeyecek konuma düşürülmeye çalışılmıştır. Cumhuriyet devrimlerinin giderek yok edildiği bu ortamda emperyalizmin isteklerine boyun eğen iktidarların ekonomik krizle iyice yoksulluğa sürüklenen yurttaşlarımızın sorunlarını çözmesi olanaksızdır. Sorunların çözüm yeri de Parlamentodur. Kadınlar olarak tüm yönetim alanlarına talibiz. Türk kadınının siyasette ağırlığını hissetirme zamanı gelmiştir. önceliğimiz yerel yönetimlere, ulusalcı ve halkçı yönetim kadrolarının seçilmesidir. Biliyoruz ki kadınlar, ana duyarlılığı ve vatan sevdası ile her şeyi en iyi şekilde başarabilirler. Bunun örneğini Melek Hanımlar, Makbule Hanımlar, Kara Fatmalar, Asker Saimeler bize kanıtlamıştır. Vatanın selameti için kadınlara yer açın.” Dedi.

Ağır cezalar getirilmeli!

Sözlerini artan kadın cinayetlerine getiren Yurdunal; “Aile birliği son yaşanan ekonomik krizler nedeniyle sarsılmıştır. İşletmeler peş peşe kapanırken, bakkal dükkanı açar gibi hızla icra daireleri açılıyor. İflas eden, işten çıkarılan bir sürü vatandaşımız var. Derdini içine atan vatandaşımız ne yazık ki; annesine-babasına yük olmamak için son dönemlerde ailecek intiharı seçiyor. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle de hızla boşanma davaları artmış surumda. Boşanan kadın kendine yeni bir yol seçmeye çalışırken boşandığı kocasından yada onun ailesinden destursuzca tacize yada şiddete uğruyor. Bunun adına da basma kalıp olarak töre yada namus cinayeti diyorlar. Genç kızlarımızın durumu ise daha vahim. Terk etmeye çalıştıkları sevgilileri tarafından katlediliyorlar. Hükümetimizin ve TBMM’nin sorumluluk alarak daha ağır cezaları bu canilere getirmesi gerekir diye düşünüyoruz. Artık canımızın yanmasını istemiyoruz.” Dedi.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?