Zeki Baştürk yazdı; KENDİNİ BİLMEZLERDEN DEĞİLİM

Zeki Baştürk yazdı; KENDİNİ BİLMEZLERDEN DEĞİLİM

Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;

“İlim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Bu nice okumaktır.”
Yunus EMRE

Ünlü ozanımız Yunus Emre, kendini bilmenin önemini , değerini ne de güzel anlatmış dört dizede. Kendi özelliklerini, yeteneklerini, becerilerini bilmek ne güzel erdemdir. Kendini tanımak, olumlu ve olumsuz yanlarını kabul etmek insan için ne güzel bir kişilik özelliğidir. İlişkilerini buna göre düzenler, işlerini buna göre yönetirsin.

Şair Mücahit AYGÖREN , kendini bilen, kendini tanıyan erdemli kişilerden biridir.  “Yağmurun Yetiştiği” adlı yapıtında kendi dizeleriyle anlatır kendini.

“Erdemli, saygıda kusur etmez bir şair,
Varsa da bir hatam fark edince kabul ederim
Ben kendini bilmezlerden değilim ”

“Ve koşarım mısradan mısraya”
Kendini bilen ,haddini bilen bir şair olduğunu öğreniyoruz bu dizelerden. Kutlanacak bir davranış.

Okullarda işlenen derslerden herkes kendince dersler çıkarmış. Şimdilerde bu dersler okullarda okutulmuyor. Ozan aldığı dersleri kendince yorumlamış:

“Ders mantık
Hoca önerme anlatıyor
Benim mantığımsa
Senden başkasını almıyor ”

“Ders felsefe
Hoca varlık yokluk diyor
Benim felsefemse
Sensizligi düşünemiyor”

Aşkı, sevgiyi, sevgiliyi mantıkla, felsefeyle anlatmak da ilginç bir yöntem. Aynı zamanda da ilgi çekici.

Aşk denilince başka başka tanımlamalar da yapıyor. Aşkın tanımına yeni bakış açıları getiriyor. Şaşırtıcı durumlarla karşılaşma olasılığına dikkat çekiyor. Beklenmedik durumlarla karşılaşmak her zaman olası.Sizce de öyle değil mi?

“Aşkı müzik kutusu mu sandın
Kapağı açılınca şarkı çalsın”

Ataol Behramoglu, bir şiirinde;
” Ölümdür tek başına yaşanan
Aşk iki kişiliktir.” der. Aşkın yaşanması için bir de sevgili gerekir. Bu sevgili öyle bir sevgilidir ki;
“Dünyanın bütün şiirleri
Bakınca o kızın gözlerinde ”

Bu tanımı yeterli bulmamış olacak ki ,
” Kadın bir okyanusun en güzel iç denizi ” dizesiyle yüceltmiş sevgilinin güzelliğini.

Aşk, anlatılmaz, yaşanır aslında. Ozan Mücahit AYGÖREN de bunun ayırdına varmış ki ,
“Aşk en güzel sözsüz yaşanır”
deyip kestirip atmış.

Aşklar, gelgitlerle, çelişkilerle doludur. Zordur, bir aşkı sürdürmek. Ozan , aşkı hemzemin geçitlere benzetir.

“Sen ne zaman geçeceği belli olmayan bir tren,
Ben her gün aynı yoldan geçen araba. ”
Tren siren çalmazsa, araba fren tutmazsa kazalar kaçınılmaz olur. Tehlike içerir çoğu kez.

Bu kez güzel sanatlarla anlatma yolunu seçer aşkı.
Her sanat koluyla bir başka anlatılır sevi. Şiirle anlatmak istersen sözcüklere dökersin duygularını.
” Öyle bir şiir sıcaklığı aramızdaki”

Kimi zaman fırça darbeleri, figürler, renklerle anlatırsın sevgini.
” Sevgin değerli bir tablo, altın değerinde.”
Altın denli değerlidir bu tablo ama ne satılır ne de satın alınabilir.

Ya da bir heykeltıraş titizliği ve özeniyle işlersin mermeri. Atarsın fazlalıkları,  yalın, içten , doğal ve sıcak bir sevi kalır geriye.

Müzikle, notalarla, ezgilerle de anlatmak olasıdır sevi denilen yüce duyguyu. Herkese çalınır bu ezgiler ama herkes duyamaz aynı biçimde. Hiç duymayanlar da çıkabilir ezgilerin ruhlarda bıraktığı derin izleri.

Kimileyin oyuncu olmak istersin. Perdesi açık bir sahnede oynamak istersin bu oyunu. Dansla da anlatılır sevi. Yüreğini dansa kaldırirsın .
” Sevincini belinden sıkıca kavradığın an,
Ellerinin sıcaklığı kalbe vurabilmeli”.

Kimileyin salt renklerle anlatmak istersin. Mavi, sonsuzluktur. Mavi özgürlüktür. Mavi umuttur. Mavi , aydınlık gelecektir. Mavi, Atatürk’ün gözleridir. O nedenle ben de severim maviyi.
“Adamakıllı mavidir benim yolum.

Kırmızı, tepkidir, isyandır, başkaldırıdır. Direnmektir, direnişin simgesidir kırmızı.
“İsyanlarda delikanlı bir kırmızı”.

Yeşil, doğadır. Yeşil bahardır. Yeşil , yeniden doğuştur. Yeni başlangıçlar, yeni fırsatlardir. Yeşil yoksa doğa yoktur, yaşam yoktur. Ozana katılıyorum.
” Sonunda yeşil yoksa o yolda yokum”.

Hep, aşk, doğa, sevgi işlenmez ya şiirlerde.
Yaşamın iç yüzü de, yaşamın kendisi de anlatılır. Her gün değişkendir yaşam. Şanslı da olursun talihsiz de.
‘Rus ruletine benzer hayat
Cesurlar yarışa girer
Şanslılar kazanır ”


Kentlerin kalabalığı içinde  yalnızlığı da yaşarsın. Kalabalık içinde bir koşuşturma yaşarsın. Kimileyin gereksiz bile bulursun kendini. Sığınmak istersin dizelere. Dökersin içini.

“Kullanılmayan üst geçitler gibiydim başkentte
Kimse bana uğramazdı
Uğrasa da bende kalmazdı”

Toplumsal sorunlara da duyarlıdır ozan. Açlık, yoksulluk  çeken aileler, yatağa aç giren çocuklar, okula aç giden öğrenciler o denli çok ki. Anneler, babalar umarsız.
“Çocuklar açız biz dedi annesine
Anneleri ne yapsın yoktu ki ekmek ”

Aileler , öylesine inanmışlar ki yazgılarına. Böyle yazıldığını kabullenmişler sorgusuzca. Nedenini, niçinini sormamişlar hiç bir zaman.

“Bahtları yüzlerinden daha siyahtı” bu çocukların. Yönetenler ilgisiz, yöneticiler duyarsız. Bu tür sorunlara kör, sağır ve dilsizler. İlgililer böyle olunca ozan da sorguluyor bu durumu.
“Nasıl doysun elâ gözlü kara çocuk
Vicdanlar kör ve sağır, yürekler soğuk ”

Dünya sorunlarına da ilgisiz kalmamış ozan. Gözümüzün önünde yaşanıyor insanlık dramı. Olan çocuklara oluyor, kadınlara oluyor. Kan gövdeyi götürüyor. İnsanlık burada da kör ve sağır.
“Ortadoğu’da petrol ve şu kadar
Kan da akar”

Koşullar, ne denli zorlu olursa olsun yaşam var olduğu sürece umut her zaman vardır.Gece ne denli karanlıksa o denli parlaktır ay ışığı. Ay aydınlık olur her yer. Gündüz gibi. Gecenin en yoğun olduğu an, aydınlığın (sabahın) en yakın olduğu andır çünkü. Umudunu şöyle yansıtır ozan.

” Ay aydınlıktır karanlık, varsa gece
Ve ayın güneşin gölgeliğini üstlenişi”

Ozan Mücahit AYGÖREN, söz sanatlarindan da yararlanmıştır şiirlerinde. Kişileştirme ve tezat sanatlarını çokça kullanmiştir. Aşağıdaki dize bunun en somut kanıtıdır. Güneş kişileştirilmiş, yangın ve üşümek sözcükleriyle tezat sanatı yapılmıştır.
“Güneş bu yangının soğuğunda üşür”

Saatlerde kullanılan öğeler de kişileştirilmiştir.
” Akrepten kaçan yelkovanlar”

Şiirlerinde genelde serbest nazım  biçimini yeğlemiştir. Zaman zaman nazım birimi olarak dörtlüklerle de yazdığı olmuştur. Dörtlüklerle yazdığı şiirlerde uyak düzenine ve ölçü birimine dikkat etmemiştir. Hece sayıları degiskendir.

Kullandığı sözcüklerde de bir
karmaşa, bir özensizlik var. Öztürkçe sözcüklerle Arapça ve Farsça sözcüklerin bir arada kullanılması bence bir eksikliktir.

Her şeye karşın bir emek ürünü olan bu yapıtın okunmasını öneririm. Ele aldığı konuları, özgün imgeler ve söz sanatlarını kullanarak işlemesi bir ustalıktır. Bir şiirin oluşması, bir arının bal yapması denli zordur.
“Bilinmez kaçıncı çiçekte bal yapar arı”.

Eline, emeğine, yüreğine sağlık ozan Mücahit AYGÖREN.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?