Zeki Baştürk yazdı; 19 MAYIS, ANMA DEGİL ANLAMA GÜNÜDÜR.

Zeki Baştürk yazdı; 19 MAYIS, ANMA DEGİL ANLAMA GÜNÜDÜR.

Köşe yazarımız Zeki Baştürk kaleme aldığı yazıda;

19 kişiydiler. 19 Mayıs günü yola çıktılar. Bandırma vapuruyla Karadeniz’in azgın dalgalarıyla boğuşarak umuda yürüdüler. Kararlıydılar. İnançlıydılar. Umutluydular. Ülkenin üzerinde dolaşan kara bulutları dağıtmak için düşmüşlerdi yola.

İstanbul’da yapacakları iş kalmamıştı. İstanbul işgal altındaydı. İşgal güçlerinin gemileri Boğaz’a demirlemişti. Meclis-i Mebusan milletvekilleri tutuklanıp Malta’ya sürgün edilmişti. İşbaşında düşmanla işbirliği yapan padişah vardı.

Salt İstanbul muydu işgal edilen? Güzel İzmir, Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa da işgal edilen iller arasındaydı. Antep, Maraş gibi illerimizde Fransızlar, İtalyanlar cirit atıyordu. Yunan ordusu Anadolu topraklarında hızla ilerliyordu. İşgal güçleri, evleri, tarlaları yakıyor, kadınların, kızların ırzına geçiyor, bebeklerin karnını mızraklarla delik deşik ediyorlardı. Anadolu, insanlık dışı vahşeti yaşıyordu. Anadolu, yedi düvelin çizmesi altında inim inim inliyordu.

İçerideki yerli işbirlikçiler de boş durmuyordu. Tahtını korumak isteyen padişah , Mustafa Kemal’i tutuklatmak için ferman yayınlıyor, öldürtmek için kiralık adamlar buluyordu. Müftüler, hakkında fetva veriyor, düşman uçaklarından broşürler atılıyordu.

Bununla kalınsa iyi. Yerli işbirlikçiler, Anadolu içlerinde isyanlar çıkartıyorlardı. Anzavur, Çapanoğlu, Çerkez Ethem, Demirci Efe, İskilipli Atıf Hoca gibi isyancılar bunların başında geliyordu. İsmet İnönü, ” Hiçbir ülke yoktur ki kendi içinde bizdeki kadar hain yetiştirebilsin” demek zorunda kalıyordu.

Anadolu’nun her yanı ateş ve barut kokuyordu. Anadolu insanı, ateşi ve ihaneti birlikte yaşıyordu. Bir yanda yedi düvelin insanlık dışı vahşeti, öbür yanda ihanet içinde yaşayan işbirlikçilerin tutumu.

19 Mayıs günü yola çıkan 19 yiğit işte bu koşullarda çıktı Samsun’a. Önce ” Vatan , bir bütündür, parçalanamaz” dediler. Sonra , ” Bu ulusu, yine bu ulusun azim ve kararı kurtaracaktır” dediler. Ardından , ” Egemenlik, kayıtsız, koşulsuz ulusundur” diyerek son noktayı koyuldular.

Gelelim bugüne. İçinde yaşadığımız koşullar, Ulu önderi Samsun’a çıkartan, Kurtuluş savaşı yıllarında yaşanan koşullardan daha ağır değildir. Mustafa Kemal, onca engellemelere karşın yolundan dönmedi. Hakkında çıkarılan fermanlara, fetvalara boyun eğmedi. Çıkarılan iç isyanlar karşısında dik durdu. Meclis’ten uzaklaştırmak için türlü dalavereler yaptılar. Ülke topraklarında doğmadı gibi safsatalarla milletvekili olmasının önüne geçmek istediler. Birkaç kez suikast düzenlediler.

Hangi birinde yılgınlığa kapıldı? Hangi olay karşısında mücadeleden vazgeçmek istedi? Ne zaman karamsarlığa düştü. Aksine her zaman bir çıkış yolu buldu? Tümünün yanıtı: ” Asla!”

Değerli dostlar! Değerli yurtseverler! Böyle bir önderimiz varken bu yılgınlık, bu karamsarlık niye? İlk turda başaramadık diye umutsuzluğa kapılmak niye? En zor koşullarda bile bir çıkış yolu vardır. Yabancılar, bunun adına ” Atatürk gibi düşünmek” derler.

Büyük usta Nazım ‘in dizeleriyle destekleyelim yazımızı:
” Yok öyle umutsuzluğa kapılıp karanlıkta savrulmak,
Unutma, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.”

Sonsöz şu olsun. Atatürk gibi düşünmeye çağırıyorum hepinizi. Umutla, kararlılıkla, yüreklilikle 28 Mayıs sabahı koşun sandıklara. Gerçek bir yurtsever, aydınlanmadan yana çağdaş birer insan olduğunuzu gösterin karanlıktan yana olanlara. Çünkü karanlıkta yaşamaya alışmış olanların gözleri ışıktan rahatsız olurlar. Sorumluluk yükü, her şeyden , ölümden bile ağırdır.

19 Mayıs ‘ları, 29 Ekim’leri, 23 Nisan’ları, anmak yerine anlamaya çalışalım. ” Zafer, Zafer benimdir , diyebilenlerindir.”

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?