Ahmet Koçak Yazdı; SU

Ahmet Koçak Yazdı; SU

Köşe yazarımız Ahmet Koçak bir ihtiyacın son noktasını kaleme aldı. Koçak; “Yetişkin bir insanın vücudunun ortalama %60’ı sudan oluşur. Bu suyun çoğu vücudun hücrelerinde yer alır ve yaşam fonksiyonlarını sürdürmek için kullanılır. Su, hücrelerin temel sıvı ortamıdır, birçok hücrenin % 75-80 i sudan oluşmuştur.

Evliya Çelebi Bursa için; “Su ve havasının güzelliğinden Bursalıların yüzü kırmızıdır. Velhasıl Bursa sudan ibarettir.” demiştir. Ona bunu söyleten; Uludağ’a kış boyu yağan metrelerce karın ilkbahar ve yaz boyu derelerle ovalara şırıl şırıl akması ve bereket saçması olsa gerek. 4 Şubat tarihi itibariyle Uludağ’da kar yüksekliği 43 cm’dir. Tüm ülkemizdeki kayak merkezi olan dağlarında kar yükseklikleri aşağı yukarı bu rakama yakındır.

Çocukluğum Yozgat’ta geçti. Anımsadığım, 1965 ve sonraki yıllarda öyle çok kar yağardı ki elli metre uzaktaki okula gidemezdik. Büyüklerin yabalarla açtığı yollardan ancak okula ulaşabilirdik. Öyle tipi eserdi ki; günlerce sürer, kar okul yolunda dört, beş metre yüksekliğe ulaşır, geçit vermezdi. Büyüklerimiz tünel açar bizi okula, kadınları çeşmeye o tünelden ulaştırırlardı. O kısacık tünellerde oyunlar oynamak çok zevkli olurdu. Kışlar çok uzun ve çok sert geçerdi. Kar yağışını ve ardından gelen çat ayazları hiç sevmez, çok üşürdüm. Yaz gelse bile hava bir daha asla ısınmaz, diye düşünürdüm. Yerdeki karları ayakkabımla açar, karın altından kırmızı kırmızı uç veren madımak arardım. Eğer madımaklar gözükmüşse; ilkbahar gelecek, mevsim şeridindeki gibi; kuzular meleyecek, kelebekler uçuşacak, ağaçlar çiçek açacaklardı..

Doksanlı yıllardan sonra karın hiç yağmadığı kışlar geçirdik. Geçenlerde kışın yağmur duasına çıktıklarını okudum. Kuraklığı insanların dinden uzaklaşmasına bağlayanlar da oluyor. Yağmur duasına çıkmayan, dinine hiç de bağlı olmayan insanların yaşadığı bazı ülkelere bolca yağış düşüyor. Doğanın yasaları vardır bu yasalara aykırı hareket edilirse cezası ağır olur. Örneğin minarelere paratoner takılmazsa yıldırım düşer ve minareyi caminin üzerine düşürür. Ormanları yok eder, havaya bolca gaz salarsak olacağı budur. Bize, ‘nereden nereye’yi yaşatan iman eksikliği değil, küresel ısınmadır.

Bursa İzmir Yolu Caddesi’nde bir üst geçide çıkıp, altımdan akan taşıtlara bakarken onların yaktığı akaryakıtı hayal etmeye çalışırım. Bileğim kalınlığında bir dere yakıyorlardır diye tahminde bulunurum. Bu sürekli akan dereyi diğer caddelerle diğer kentlerle birleştirdiğimde Kızılırmak gibi bir akaryakıt nehrini tutuşturup sürekli yaktığımızı düşünürüm. Bunlara fabrikaları, termik santralleri, deniz, hava, demiryolu taşıtlarını da ekleyince neden küresel ısınmaya bağlı kuraklık yaşadığımızı anlarım. Biz bu nehri yakmaya devam ettikçe havaya daha çok karbonmonoksit, karbondioksit, azotoksit diğer hidrokarbon gazları ile kurşun gibi ağır metalleri vermeye devam ettikçe küresel ısınmayı daha da artıracağız. Maalesef bu taşıtların yerini alacak temiz enerjiyle çalışan taşıt sayısı çok çok azdır. Biz yakmaya, havalar ısınmaya devam edecek; bulutlar yüklendiği suyu gösterecek ama vermeyecek.

Geçtiğimiz Çarşamba günü hafif kırcı atıştırmaya başladı. Ardından beş dakika süren lapa kapa kar yağdı. O çocukluğunda karı, kışı sevmeyen ben bile çok mutlu oldum. Utanmasam cadde ortasında dans edecektim. Yarım santimlik bir örtü yaptı kesildi. Perşembe akşamı gece saat dörtte ince ince kar yağmaya başladı. “İşte beklediğim kar başladı” diye düşünüp, salonda türkü eşliğinde halay çektim bir başıma. Sonra yorulup uyudum. Sabaha yarım metre kar beklerken bir santimlik bir örtü yapmış olduğunu gördüm.

İnsanoğlu doğa karşısında hala güçsüz. Siz bakmayın bilimde teknolojide çok geliştik falan böbürlenmesine. Bir Korona virüs foyamızı açığa çıkardı. Hani yağmur bombası bulmuşlardı? Atsınlar işte bulutlara tam sırası. Yoksa o da mı yalan?

Önceki bir belediye başkanının bir demecini anımsadım; “Bursa’nın yetmiş yıllık su gereksinimini Doğancı Barajı ile yeni yaptığımız Nilüfer Barajı karşılayacak…” demişti. Bırakın yetmiş yılı yedi yıl bile sürmedi. Telefonuma; “Kırk beş günlük suyumuz kaldı. Allah’ınızı severseniz az su kullanın” mealinde bir mesaj geldi Buski’den. Bir belediye çalışanı: “Aslında su tamamen bitti. Kuyulardan su veriliyor şebekeye. Halkta paniğe neden olmamak için öyle yazmışlardır. ” dedi.

Normal göçler, nüfus artışı ve gelen sığınmacılarla nüfusu iyice artan Bursa’da yetkililer gözlerini Uluabat Gölü ve İznik Gülü’ne diktiler mi bilemiyorum ama sonuç bizi oraya götürecek ve o gölleri de tüketeceğiz gibi geliyor bana.

Beyler, bayanlar öyle duşun altında saatlerce durmak, duştan sonra saçlarını rüzgâra bırakıp savurarak yürümek, taşıt, merdiven yıkamak, sifonu iki kez çalıştırmak, çimleri sulamak yok. Kullandığınız su içme suyunuzdan gidiyor haberiniz olsun.

Değerli Gezgin Evliya Çelebi Hazretleri, Su ve havasının güzelliğinden Bursalıların yüzü kırmızı değil ve velhasıl Bursa sudan ibaret değildir artık.

ahmet.kocak@hotmail.com

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?