Cüneyt Bülent Şeker Yazdı; MAHKEME ÇOCUKLUK AŞILARININ ZORLA UYGULANMASI KARARI VERDİ!!!!

Cüneyt Bülent Şeker Yazdı; MAHKEME ÇOCUKLUK AŞILARININ ZORLA UYGULANMASI KARARI VERDİ!!!!

Köşe yazarımız Cüneyt Bülent Şeker kaleme aldığı yazıda gizli bir gerçeğin gün ışığına çıkmasını sağladı. Şeker; “Kararı veren hakim dahil devletin hiç bir kurumunun (faydası ve zarına) kefil olmadığı, sorumluluk kabul etmediği çocukluk aşıları nasıl zorla uygulanabilir! Aile bir yakınının çocuğunun Hepatit-B aşısı sonrası rahatsızlanmasından sonra aşı red dilekçesi veriyor, buna rağmen yukarıdaki karar veriliyor. Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı bir şirketin Hepatit-B ve tatanoz aşılarını sakıncaları sebebi ile piyasadan çekmişti.

Yine Prof. Dr. Zafer Kurugöl “Yanlışlıkla çocuklara biontech aşısı vurulduğu”nu ilan etmiş ve hakkında soruşturma açılmıştı! Yani bu aşılar genel anlamda faydalı ve güvenilir olsa idi dahi, üretim hatası veya muhafaza edilememesi yahut covit aşıları ile karıştırılması (Bizce Kasıtlı olarak yapılmıştır, çocuklarımız kobay olarak kullanılmıştır) sebebi ile bebeklere-çocuklara zarar vermesi söz konusu iken böyle bir karar nasıl verilebilir????

Üstelik Çocuk Hastalıkları ve imminoloji uzmanı Prof. Dr. Alişan Yıldıran gibi birçok saygın doktor ve uzmanın çocukluk aşıları hakkında olumsuz görüş belirmiş olmasına, Dr.Aidin Salih gibi araştırmacı yazarların çocukluk aşılarının tehlikeleri hakkında halkı uyarmasına karşın nasıl böyle bir karar verilebilir? (Aidin Salih Gerçek Tıp) 

Bu cesaret ve güç nereden alınmaktadır? Anayasa mahkemesinin “Halime Sare Aysal kararı” gibi bebeklik-çocukluk aşılarının ebeveynlerin rızası olmadan, zorla yapılamayacağına dair bir çok kararı olduğuna göre bu güç yasadan alınmamaktadır. Üstelik yukarıdaki tedbir Kararının 2.sayfasının, 2.maddesinde; “Kararın kesinleşmesi beklenmeden derhal uygulanmasına…” hükmü verilmiştir.

Ancak; YA ÜST MAHKEME KARARI BOZARSA?

Bu zarar nasıl telafi edilebilir, şırınga ile aşı geri mi çekilecektir! Mahkemenin kararına dayanak olan 5395 sayılı (Çocuk Koruma Yasası) ve bu yasanın 5-1/d maddesi; dövülen, suça itilen yahut hastalandığı halde tedavisi yaptırılmayan bebek ve çocuklar hakkında uygulanabilir, ancak sapasağlam çocuklara zorla aşı yapılması için uygulanamaz, bu aşıların salgın hastalıklara karşı önlem olduğu iddia edilmektedir, ancak ne bebek veya çocuğun ilerde o hastalığa yakalanacağı kesindir, nede aşının çocuğu o hastalığa karşı korunduğu kesindir, hatta çocukların aşılar sebebi ile hastalandığını iddia eden çok sayıda doktor vardır.

Nihayetinde aşı bir ticari emtiadır, arkasında çok güçlü ilaç şirketleri vardır. İşin ilginç tarafı çocukluk aşılarına rağmen aşı vurulan çocuk o hastalığa yakalanır, sakat kalırsa bu ailelerin maddi manevi zararları dahi devlet tarafından tazmin edilmemektedir.

Halbuki bebeklik ve çocukluk aşılarını vurdurmamış, buna karşın çocuğunu sağlıklı şekilde büyüten çok sayıda aile vardır, ancak aşı vurulan ve vurulmayan çocuklar arasındaki kıyaslama ve istatistik Sağlık Bakanlığınca yapılmadığı gibi, aşıdan doğabilecek zararlarda takip edilmemektedir, bu ailenin sağlık il ve ilçe müdürlerine verilen dilekçelerin il müdürlüklerince uygun görülmesi halinde, Sağlık Bakanlığına iletilmesine bağlıdır.

Ancak çoğu aile çocukta meydana gelen hastalıkların aşı kaynaklı olabileceği konusunda bilinçli olmadığı gibi Bu bilinç de olanların destek alabileceği bir doktor, kurum veya kuruluş yoktur, çoğu ithal olan aşıların içeriği de Sağlık Bakanlığıca dahi bilinmemektedir. 3.Dünya ülkelerinde ilaç ve aşı deneyi yaptığı bilinen, insanlara verdiği zararlar defalarca yargıya yansımış bu sabıkalı şirketlerin aşılarına şüphe ile bakmak, neden bu kadar aşıya rağmen çocukluk hastalıklarının artarak devam ettiğini sorgulamak kimsenin aklına gelmemekte, hatta bazı sağlıkçılar ” ZORUNLU ÇOCUKLUK AŞILARI” diyerek ailelere baskı yapmakta, “Çocuklarının elinden alınabileceği, gerekirse jandarma-polis ile gelinerek çocuğun zorla aşılanabileceği” tehdini savurmaktadırlar, elbette bu hukuken mümkün değildir, yukarıdaki gibi abuk bir karara dayanarak zorla çocuk aşılamaya kalkan olursa aile direnebilir, zor kullanmaya kalkan olursa MEŞRU MÜDAFA HAKKI kullanılabilir. Böyle bir uygulama hukukun ve insan haklarının bittiği yerdir, bu KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR.

Bu çizgiyi aşan sonuçlarına katlanır. Bu ailenin devreden çıkartılarak çocuğun devlete ait olduğu (Daha doğrusu onu yönetenlere ait olduğu) anlamına gelir ki bu kabul edilemez, Devlet halkına hizmet etmek için vardır, halk devleti yönetenlerin kölesi değildir. Çocuğu zorluklar ile doğuran, fedakârlıklarla büyüten, gerçekten ve özveri ile seven ailesidir, Devletin babalığı farazidir, devlet aileye Ebeveynlerin akıl hastası, uyuşturucu bağımlısı olması vs. istisnai durumlarda yine halkın isteği doğrultusunda müdahale edebilir, halka rağmen kural ve yasa olmaz, olamaz…

Hele ulus devletlerin global sisteme ve güçlü şirketlere çok bağımlı olduğu, şirket ve devlet Çizgisinin birbirine karıştığı bu dönemde bu ölçü ve çizgileri korumak ve savumak çok önemlidir. Aksi takdirde Ulus şirketlerin bankacılı, enerjiyi, lojistiği, tarımı, basını, sosyal medyayı vs. herşeyi yönettiği bu devirde insanlar; çocuklarının sağlığı hakkında dahi tasarrufta bulunamayan köleler haline gelebilir. Devlet bizim anlayışımıza göre kutsaldır, ancak devletin daima halkın menfaatine hareket ettiği, devlette suistimal olmayacağı tezi yanlıştır, çünkü devlet işlerini yürüten kamu görevlileri de insanlardan oluşur, insanlarda her türlü hataya müsaittirler.

O yüzden Devlet ile Allah’ı (C.C.) birbirine karıştırmamak gerekir, Devlet halkına hizmet için korunması gereken bir birliktelik, bir iş bölümü ve toplumsal sözleşmedir, Devlet efendi değil, hizmekârdır. O yüzden çocuklarına aşı yaptırmak Ailelere imzalatılan “Çocuğun aşı olmaması, hasta olması halinde her türlü sorumluluğu üzerime alıyorum vs.” şeklinde imzalatılan feragatname deli saçmasıdır, traji komiktir.

Devlet zaten o çocuğun hasta olmasından sorumlu değildir ki, çocuğu hasta olursa sıkıntı çekecek Olanda, üzülecek olanda, sorumlu olan da ailedir… Ben bu (hukuki değeri olmayan) kağıdın imzalatılmasının aileyi aşıya sevk etmek, onu korkutmak için bir araç olduğunu düşünüyorum. Sağlıkçılar tarafından yukarıdaki kararda olduğu gibi baskılar yapılmasının da aşı-prim sisteminden, (Daha doğrusu aşıdan sorumlu sağlıkçının zorunlu aşıları ailelere yaptıramadığı takdirde maaşından düşme) uygulamasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bu güçlü bir motivasyon. Tabi her çocuk aşılanmadığı takdirde salgın hastalıkların yayılacağına inanan saf  Bir kesim de var… Ancak bunlar binlerce yıl geçmişi olan insanlığın bu güne nüfusunu arttırarak nasıl geldiğini düşünemeyen insanlar, yada (savaş dönemleri hariç) büyük dedelerinin 90-110 yıl yaşadığını unutmuş, unutturulmuş kişiler.(150 yıldır aşılar var) Bunlar anne sütü sayesinde çocuğun bağışıklığını koruduğunu bilmeyen insanlar. (Doktorların mutlaka ölür dediği 2.çocuğumu yeni bebeği olan süt anneden aldığımız süt sayesinde kurtarmıştık.)

Bunlar bilimsel ilerlemeye ve ilaçlara rağmen hastalıklarının, aşılara rağmen salgınların neden arttığını düşünmeyen insanlar. Elbette ben bilimi ve modern tıbbın birçok faydalı şey getirdiğini de inkâr etmiyorum. Ancak bilim ve ilaç sanayi şu sıralarda tanrılaştırılıyor, insanlığa değil global şirketlerin rant ve emellerine hizmet ediliyor diye diye düşünüyorum… Nihayetinde aşı baskısında kullanılan KURAL BÖYLE-DEVLET BÖYLE EMREDİYOR lafının alt yapısının olmadığını anlatmış oldum sanırım, Hem devletin başı Cumhurbaşkanı değil mi?

Cumhurbaşkanı;” Aşıda gönüllülük esası var…” dememiş miydi! Bazıları hangi Devletten bahsediyor anlamak mümkün değil… Umarım yukarıdaki kararı veren hakim bunu bir hata sonucu vermiştir, eğer bilinçli bir şekilde vermiş ise çok vahim bir durum…

Düşünün; sizin olmayan bir çocuğun, içeriğini, yan etkilerini bilmediğiniz, muhtemelen dış ülkeden Gelmiş bir aşıyı (Hepatit-B) vurulmasına hükmediyorsunuz, ama aşının yan etkileri konusunda ne siz, ne devlet, nede üreten şirket hiç bir sorumluluk kabul etmiyor… Aşıdan sonra bu ailenin biricik çocuğu hastalanıyor, yatalak kalıyor veya ölüyor! (Ki rastlanmış olaylar) O aile ne yapar, nasıl bir cinnet geçirir hiç düşündünüz mü? Bence bu hakim suç işlemiş durumda, mutlaka şikayet edilmeli, kararı hataen vermişse görevi ihmal, kasten verdi ise görevi kötüye kullanma suçundan yargılanmalı ve soruşturma geçirmeli. Umarım üst mahkeme kararı İPTAL ile ilgili verir…!!!

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?