Hızlı diplomasi, ortak akıl ve istişare ile bu süreç doğru yönetilmelidir

Hızlı diplomasi, ortak akıl ve istişare ile bu süreç doğru yönetilmelidir

Saadet Partisi Genel Başkanvekili Prof.Dr. Sabri Tekir yaptığı açıklamada;

“Genel Başkanımızın Sağlık Durumu İyi

Geçen hafta son basın toplantımızda da belirttiğimiz gibi, bir önceki Salı günü, muhterem Genel Başkanımız Sn. Temel Karamollaoğlu’nun Covid19 testi pozitif çıkmıştı.

Pazar gününe kadar evinde istirahatte kalmayı tercih eden Genel Başkanımız, Pazar günü kontrol amacıyla Ankara Şehir Hastanesi’ne gitmiş, doktorlarının tavsiyesi üzerine, yine tedbir ve tedavi amaçlı olarak dört gündür söz konusu hastanenin servis bölümünde istirahat etmektedir.

Hamdolsun; genel olarak sağlık durumu iyi ve yerindedir. Genel Başkanımız, birkaç gün daha hastanede kaldıktan sonra, taburcu olacak ve istirahatine bir müddet yine evinde devam edecektir.

Muhterem Genel Başkanımız, inşallah istirahat sürecini kısa sürede tamamlayacak, çalışmalarına kaldığı yerden devam edecektir.

Bu süreçte, toplumun tüm kesimlerinden geçmiş olsun dileklerini paylaşan ve dualarını eksik etmeyen partili – partisiz vatandaşlarımıza, gönüldaşlarımıza Genel Başkanımız ve Saadet Partimiz adına teşekkür ediyorum.

Sn. Genel Başkanımıza, tüm hastalarımıza acil şifalar, milletimizin her bir ferdine de sağlıklı esenlik dolu günler diliyoruz.

Kazakistan’da Yaşanan Son Gelişmeler

Değerli arkadaşlar, yakından ve endişeyle takip ettiğimiz bir diğer konu da kardeş Kazakistan’da yaşanan gelişmelerdir.

Özelde yakın coğrafyamızda, genelde ise yeryüzünde ülke adları değişiyor, bölgeler değişiyor, taraflar değişiyor; fakat yüzyıldır uygulanan senaryo değişmiyor.

Anlaşılan o ki; şimdi de Kazakistan, emperyal güçlerin odaklandığı bir ülke konumunda. 19. y.yılda Orta Asya ülkelerinde “ Great Game “ tabir edilen büyük oyunlar oynanmıştı. Kazakistan’da şimdilerde aynı oyunlar sahnelenmeye çalışılmakta. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve devasa büyüklüğü ile Orta Asya’nın yıldız ülkesidir Kazakistan. İşte bu ülke küresel güç mücadelelerinin yeni bir siyasi oyun ve çatışma alanına dönüştürülmek istenmektedir.

Dost ve kardeş ülke Kazakistan, geçmişten bugüne tarihi bağlarımızın bulunduğu bir ülkedir. Sahip olduğu potansiyeller açısından da son derece önemlidir. Dünyada önemli petrol üreticisi ülkeler arasında yer alır. Kazakistan şimdiye kadar Orta Asya’nın en istikrarlı ve gelişen ülkesi konumunda idi.

Bağımsızlığının 30. yılında, Kazakistan’da önemli olaylar yaşanmaktadır. Kazakistan’da yaşanan bu kargaşa ortamının krize dönüşmeden sağduyu ve suhuletle çözüme kavuşturulması en büyük ümidimiz, dileğimizdir.

Ben bir yıl süreyle Kazak kardeşlerimizin arasında bulundum. Dolayısıyla Kazakistan devletinin, bu süreci olabildiğince teenni, sabır ve itina ile yürütmesi, aşılması güç başka problemlerin doğmasının önüne geçmesi en büyük arzumuzdur.

Yaşadığımız bunca acı hadise ortadadır. Bunların sebep olduğu tahribat, yıkım ve zararlar da ortadadır.

Türkiye ve diğer hür ve demokratik dünyanın, Kazakistan konusunda bir an evvel sorumluluk ve inisiyatif alması gerekmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kuruluşların harekete geçmesi ve Kazakistan’ın istikrara kavuşması sağlanmalıdır.

Hızlı diplomasi, ortak akıl ve istişare ile bu süreç doğru yönetilmelidir; Kazakistan’ın birliği, beraberliği ve bağımsızlığına halel getirecek gelişmelerin önüne geçilmelidir.

Türkiye, demokrasisiyle, ekonomisiyle ve sağlıklı yönetimiyle İslam dünyasına ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine öncü ve örnek olabilirdi. Ancak, üzülerek ifade edelim ki iktidarın bu misyonu yeterli düzeyde yerine getirebildiğini söylememiz mümkün değildir.

Halbuki, tarihsel süreç önümüze bölgeye ilişkin çok önemli imkan, fırsat ve potansiyeller koymuştu. Bunlar siyasi feraset ve basiret ile değerlendirilemedi.

Kazakistan ızdırap içinde. Yaşananlar büyük bir krize dönüşüp çözülemez hale gelmeden, kararlı şekilde, doğru ve isabetli politikalarla sürece müdahil olunmalı, geçmişteki hatalar tekrar edilmemelidir.

Akacak tek damla kan ve gözyaşı, evini, ülkesini geride terk ederek, bağımsızlığını ve özgürlüğünü kaybedecek tek bir insanın vebali hür ve demokratik dünyanın omuzlarında hissedilmeli ve gereği yapılmalıdır.

7’den 77’ye Herkesin Öncelikli Gündemi Ekonomi

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’de özellikle son aylarda gündeme zaman zaman farklı konular geliyor olsa da; vatandaşlarımızın değişmeyen tek gündemi vardır: ekonomideki istikrarsızlık ve geçim sıkıntısı!

İşsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı, insanların her geçen gün düşen hayat standardı, ve tabii ki zamlar… Maalesef, en çok duyduğumuz kelimeler, en çok işittiğimiz kavramlar artık bunlar oldu..

Çarşı-pazarda, okulda, otobüste, berberde, evde, aile ve dost meclislerinde insanımız, ekonomiden başka bir şey konuşmaz, konuşamaz hale geldi… Böyle bir dönemi yaşıyoruz.

Döviz ne olacak? Zamlar karşısında ne yapacağız? Nasıl iş buluruz? Bu başlıklar bir nebze anlaşılabilir belki. Fakat, Merkez Bankası faiz kararlarının, hatta FED’in açıklamalarının, TÜİK’in verilerinin hiç bu kadar yakından takip edildiği bir dönemi acaba Türkiye yaşamış mıdır?

İktidardaki bazı dostlarımız kendilerinin ekonomist olduklarını ısrarla iddia etmekte, bunu tekrar edip durmaktadırlar. Kendilerinin ekonomist olup olmadıklarını bilmiyoruz. Ama bu gidişle onların 7’den 77’ye herkesi ekonomist yapacakları kesin.

Başarısızlıklarını Adeta İtiraf Ediyorlar

İktidar ve onların kalemşörleri; “bugün hâlâ 2001 krizinin faturasını ödemeye devam ediyoruz.” deseler de, 2001 krizinde dahi, ekonomik konular gündemi bu kadar işgal etmemişti. Böyle bir durum yaşamamıştık.

Sonra; 20 yıldır işbaşında olan bir iktidarın, yine kendisinin isabetsiz ve verimsiz politikalarla sebep olduğu ekonomik buhranı, 20 yıl öncesi bir krizin faturası olarak takdim etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu son derece komiktir. Hatta bunun da ötesinde siyasi acziyyetin gerçek bir ikrar ve itirafıdır.

Yani, bu kendi başarısızlıklarının, becerisizliklerinin ilk ağızdan itirafıdır. O zaman, Ak Parti, iktidarda bulunduğu 20 yıllık süre içinde ne yaptı, nelerle uğraştı? Şimdi nelerle uğraşıyor? Aslında, 20 yıl önce yaşanmış kriz nedeniyle getirilmiş kurumsal yapı sürdürülmüş olmasaydı, Ak Parti iktidarının ilk yıllarındaki ekonomik istikrar asla sağlanamazdı. Halkımızın ve Ak Parti camiasının, yaşadığımız bu sıkıntıları, etraflıca sorgulaması gerekmez mi?

İktidar, sürekli geçmiş iktidarların başarısız olduğunu tekrar ederek, bunun üzerinden bir başarı hikayesi yazmak istiyor. Böylece başarısızlıklarını örtme çabalarını alışkanlık haline getiren iktidar, bu açıklamalarıyla kendi kendine büyük bir çelişki içine düşmektedir.

Bunun mantıki sonucu da şudur: o zaman 2001 krizinin sebebi 80’li, 90’lı yıllarda yaşanan krizler; daha önceki yıllarda yaşanan krizler de çok daha önceki yıllarda yaşanan krizlerin birer neticesi. Bu mantık zincirini Tanzimat dönemine hatta çok daha ötelere kadar götürebiliriz. Ne demiş Ziya Paşa: “ Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”

Saadet Partisi olarak, bu mantığı kabul etmiyoruz. Bu tür açıklamaları “başarısızlıklara bahane üretme çabası” olarak görüyoruz. İktidar sorumluluk üstlenme ve sorunlara çözüm üretme makamıdır, 20 yıl sonra bahaneler serdetme değil.

İktidar Kendisiyle Çelişiyor

Değerli arkadaşlar; sabahtan akşama alın teri döken fakat emeğinin karşılığını alamayan milyonlarca çalışanımızın yanında; bir de hiç işi olmayan milyonlarca insanımız var..

“Diplomalı işsizler kervanı”na her yıl binlerce gencimiz ekleniyor ve bu milyonların sayısı her yıl artıyor. Binlerce insanımız – gencimiz hayatını yad ellerde kazanmak için başka ülkelere gitme çabası içinde.

Bunun yanında, istatistiklere bile girmeyen yeni bir sosyal sınıf doğuyor ülkemizde “ev gençlerimiz”. Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençler.. Böylece milletimizin milyarlarca maliyetle yetiştirdiği insan gücümüz heba olup gidiyor.

Fakat yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, halkımızın %90’lara varan büyük çoğunluğunun verilerine güvenmediği TÜİK, hafta başında yeni işsizlik rakamlarını açıkladı.. TÜİK’e göre işsizlik oranı değişmedi %11,2. Ama değişen bir oran var: Genç işsizlik oranının % 30’lara yükselmiş olması…

Bağımsız kuruluşların açıklamaları bir yana; TÜİK’in rakamları, İŞKUR’un verileri ile bile çelişmektedir. Bir kez daha tekrar ediyoruz; iktidar artık kendisiyle, kendi kurumlarıyla bile çelişmektedir. İktidara kısa bir süreliğine de olsa “MEDİTASYON” yoluyla bir “ İÇ MUHASEBE “ yapmasını tavsiye ediyoruz. İnzivaya çekilmesi ise daha ideali. Sanırım bu hem kendileri hem de milletimiz için çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.

TÜİK’e ve İktidara Tekraren hatırlatmayı görev addediyoruz

Aziz milletimizin içinde bulunduğu durum şudur:

-Halkımızın;

-%70’i borcu olduğunu ve bunların %90’ının da bu borcu ödemekte güçlük çektiğini ifade etmektedir,

-%70’i son bir yıl içinde geçim şartlarının kötüleştiğini belirtmekte, önümüzdeki günlerde bunun daha da kötüye gideceğini düşünmektedir,

-%57’si gıda harcamalarını zorlukla karşıladığını, %14’lük bir kesim ise karşılayamadığını belirtmektedir,

-%79’u ekonomideki mevcut durumu kötü olarak değerlendirmekte,

-%62’si ise son bir yılda fiyatların %100 veya daha fazla, %29’unun da %50 ve %100 arası arttığını ifade etmektedir,

-%84 gibi büyük bir çoğunluğu da, Türkiye’nin ekonomik bir kriz içinde olduğunu düşünmektedir. Böyle bir ortamda; TÜİK’in açıkladığı rakamlar istatistiki veri olarak değil, hükümetin kullandığı “algı üretme teknikleri”nden biri olarak algılanmaktadır.

Enflasyonu %30, işsizliği de %11,2 olarak açıklamak, eğer Türkiye’de gerçekleştirilen bir çalışma ise bu, metodik hatalar ve matematiksel sapmalar var demektir. Veya en önemlisi verilerin politik amaçlarla derlendiğini ve değerlendirildiğini hatıra getirir. Bunun başka bir izahı olmaz!

Problemlerimizin Üstesinden Gelebiliriz

Saadet Partimiz adına ifade ediyorum; Milletimiz ve Saadet Partisi olarak aklı, mantığı, vicdanı ve bilimi ve “hakk” ölçüsünü esas alan doğru bir ekonomik anlayışla problemlerimizin üstesinden gelebiliriz.

Üretimi ve istihdamı önceleyen politikalarla, enflasyonu kontrol altına alabiliriz.

-Bir “hak ölçüsü” olan paranın değerini koruyarak hayat pahalılığına son verebiliriz,

-İnsan kaynağımız başta olmak üzere; ülkemizin tüm imkan, kaynak ve potansiyelini doğru ve verimli kullanabilir, içine sürüklendiğimiz borç ve faiz batağından insanımızı ve ülkemizi kurtarabiliriz,

-Sadece siyasal sadakati değil, gerçek anlamda ehliyet ve liyakatı gözeterek, adalete ve hukuka olan güven duygusunu yeniden tesis edebiliriz.

-Tek akılla değil, ortak akılla hareket edersek, tüm problemlerimizin üstesinden gelebiliriz.

-Yanlışların üzerini algıyla “nasıl örteriz” merkezli değil, problemlerimizi “nasıl çözeriz” merkezli yeni bir yönetim anlayışını yerleştirebiliriz;

Birileri ülkemizi dünya sefalet sıralamasında Angola, Madagaskar, G. Sudan, Namibya ve Gabon gibi Afrika ülkeleriyle birlikte sayıyor ve 22’nci sıraya yerleştiriyorsa, bu bir politik ekonomi anaforudur. Türkiye’ye yakıştırmamız mümkün değildir. Dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinden biri olan ülkemizi, içinde bulunduğu ekonomi politik anafordan, sıkışmışlıktan kısa sürede çıkarabilir, insanımıza rahat bir nefes aldırabiliriz. Anafora düşmek kolay, ama anafordan kurtulmak zordur, ancak asla imkansız değildir.

Saadet Partisi bu göreve taliptir. Bu görevi tam bir sorumluluk duygusuyla yerine getirmeye ve içinde debelendiğimiz problemleri çözmeye hazırdır.

Geçmişte ne zaman elimize iktidar imkanı geçtiyse, Milli Görüş olarak başarılı olduk. Bugün de Allah’ın izniyle bu başarıyı elde ederiz. Ülkemizi bu girdaptan çıkarır, insanımızın derdine derman oluruz. Sıkıntılarını giderecek hamleleri bir bir gerçekleştiririz.

Bu duygu ve düşüncelerle; basın toplantımızı teşrifinizden dolayı sizlere teşekkür ediyor, ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla bir kez daha selamlıyorum. Sağlık ve esenlik dolu hayırlı günler diliyorum.” dedi. 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?