Sessiz İşgal!

Sessiz İşgal!

Emperyalizm , sömürge düzeni hızla biçim değiştiriyor. Önceleri , silahlı güçleriyle bir ülkeyi işgal ederler; o ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını talan ederlerdi. Kendini savunamayan , işbirlikçileri çok olan ülkeler, işgalci güçlerin sömürgesi olurlardı.

Bir Mustafa Kemal geldi dünyaya. İşgalci güçlere nasıl karşı durulacağını gösterdi. ” Özgürlük ve bağımsızlık , benim karakterimdir” dedi. Başkaldırdı. Sömürgenleri yurdumuzdan kovdu. Tüm mazlum ülkelere örnek oldu.

Bu kez yardımlarla, desteklerle, kredilerle geldiler ülkemize. Bizi borçlandırarak muhtaç ettiler kendilerine. Borçlu insan, borçlu ülke direnemez, karşı koyamaz oldu. Emperyalist güçler , iyice yerleştiler ülkemize. Sömürdüler iliklerimize dek. Maden aradılar, güzelim doğamızı talan ettiler. Yatırım , dediler, delik deşik ettiler ovamızı, dağımızı…Kirlettiler ırmaklarımızı, denizlerimizi, havamızı , suyumuzu…

Yetmedi, sömürgecilere ve işbirlikçilere bu denli soygun. Yetinmediler aç gözlüler… Daha çoğunu, tümünü istiyorlardı ülkemizin. Ama bu ülkede yurtseverler vardı. Bağımsızlık ve özgürlük simgesi Mustafa Kemal Atatürkün devrimleriyle beslenenler, ışığı ile aydınlananlar vardı. Bir takım gerçekleri görüyor ve anlıyorlardı. Bu gerçekleri halka anlatıyorlardı.

Bu kez biçim değiştirdi emperyalist güçler. Yeni bir yöntem geliştirdiler. Ülkemizin demografik ve demokratik yapısı değişmeliydi. Suriye’li sığınmacılarla başlandı işe. Kendi insanımıza tanınmayan haklar ve ayrıcalıklar tanındı. Bedava harcama kartları, devlet kurumlarında tanınan öncelikler , halkımızı rahatsız etmeye başladı. Plajlarda, piknik alanlarında, mahallelerde yaptıklarıyla sorun oldular. Kendi yaşam biçimlerini, dünya görüşlerini dayatmaya başladılar. Halk, rahatsız oldu ama ama inadına görmezden geldiler birileri.

Bunlar yetmezmiş gibi şimdi Afgan furyası başladı. Güya ülkelerindeki savaştan kaçıyorlarmış. Gelenlere bakıyorsunuz tümü de tornadan çıkmış gibi. Neredeyse tümü aynı yaşlarda, aynı boylarda. Dinamik, genç, yağız delikanlılar. Tırlarla geliyorlar. İç Anadolu ‘da Nigde’de, Kayseri’de ortaya çıkıveriyorlar . Yüzlerce, binlerce. Sayıları belirsiz.

Ülkelerindeki iç savaştan kaçıyorlarmış. Nedense yanlarında, anaları yok, bacıları yok, eşleri yok, kızkardeşleri yok, çocukları yok. Yok yok yok. Bir erkek , en değerli varlıklarıni bırakır da kaçar mı? Savaşmaz mı bu kutsal değerler için? Ölümü göze almaz mı? Neden Avrupa’ya, gelişmiş ülkelere değil de bizim ülkemize? Bu bir kaçma, bir sığınma değil elbet. Kanımca bu bir davet .

Bizler, bizim insanımız alışkınız bu tür olaylara. Muhacirleri, muhacirliği biliriz. Mübadeleyi biliriz, göçleri , göçmenleri biliriz. Her biri kendi ülkelerine döndüler. Bu ülkeyi kalkındırmak için çabaladılar, didindiler, uğraştılar. Afganlılar, Suriyeli’ler öyle mi ya! Halkımızın sırtından geçinip halkımıza rahatsızlık vermekteler. Ülkemizin geleneklerini, göreneklerini, alışkanlıklarını değiştirmek için gelmişler sanki. Bu , emperyalizmin sessiz işgal senaryosu.

Bizler, konuk severiz ama bize zarar verenleri sevmeyiz.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

1 Yorum

  1. Uluslararası Göçmen Hakları Sözleşmesi hukuku ve İnsan Hakları penceresinden bakarak bir çözüme varmak lazım. Tabı bu arada sınır güvenliği acısından ele alınmalı.

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?