Kendi sorumluluklarından kaçmak isteyenler “aşırı fedakar” bir görünüme bürünüyor

Kendi sorumluluklarından kaçmak isteyenler “aşırı fedakar” bir görünüme bürünüyor

Kendi sorumluluklarından kaçmak isteyenler “aşırı fedakar” bir görünüme bürünüyor

İnsanlar başkalarının ihtiyaçlarına ve duygularına dikkat etme eğilimindedirler. Başkalarını anlayabilmek ve yardım etmek yadsınamaz derecede iyi hissettirebilir. Bununla birlikte, başkalarının ihtiyaçlarını, henüz onlar talep etmeden gönüllü olarak karşılamaya aşırı odaklanmak ve kendi taleplerini göz ardı etmek aşırı fedakarlık olarak bilinir. Öyle bir kişi hayal edin ki, hayatını eşine, dostuna, ailesine adamış… Kim ne derse, kim ne isterse onun için koşuşturuyor. En büyük amaçları hep başkalarının mutluluğu olmuş. İnsan ilişkilerinin sağlıklı ilerleyebilmesi adına fedakarlık muhakkak önemli bir erdemdir. Fakat kendinden vazgeçmek, fedakarlık erdeminin oldukça zorlanmış bir yorumudur. Bu durumun en yaygın nedenleri arasında; suçlu ve bencil gibi duyguları hissetmekten kaçınmak, terk edilme korkularını azaltmak ve önem verilen kişi ile bağlantıyı koparmamak yer alıyor. Başkalarını mutlu etmeye çalışmak, genellikle ötekinin acılarına karşı akut bir duyarlılıktan kaynaklanır. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz aşırı fedakarlık hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Fedakar mısınız? Aşırı fedakar mısınız?

  • Eğer yaptığınız özveriler hayat kalitenizi etkiliyorsa,
  • İşlevselliğinizi olumsuz anlamda etkiliyorsa,
  • Başkalarını mutlu etmeyi her zaman hayatınızın odağına koyuyorsanız,
  • Kendinizi kullanılıyor gibi hissediyor ama bu durumu değiştiremiyorsanız, siz iflah olmaz bir fedakarsınız.

Yanlış olduğunu bile bile devam edenler, kendilerini değersiz hissediyor

Memnun etme davranışları, çocukluk döneminde tutarsız olan ebeveyn ilişkilerine kadar gidebilir. Genellikle insanları memnun etmeye odaklanmış kişilerin ebeveynleri; sadece kendi sıkıntılarına odaklı olmaktan, çocuklarının ne hissettiğini, ne düşündüğünü ve neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışmamış kişilerdir. Bu yüzden çocuklar kırılgan gözüken ebeveynlerine karşı dikkatli davranışlar sergilerler. Onların ruh hallerini takip ve kontrol ederek, ebeveynleri gururlandırmak, ihtiyaçlarını gidermek ve iyi olmak için elinden geleni yaparlar. Bu nedenle insanları memnun edici becerilerini geliştirmeye başlarlar. Bu örüntüye sahip kişilerde derinden gelen bir değersizlik hissi bulunur. “Eğer onları memnun etmezsem, terk edilirim ve sevilmem” algısı mevcuttur. Bilinçaltına yerleşen bu duygu fedakarlık eyleminin durdurulmasını engeller. Bazen de bencil görünmek istemez bu davranışı sergileyenler… Her zaman kendinden önce çocuklarını düşünen bir annenin çocuğunu getirelim gözümüzün önüne. Bu kişi büyüyüp anne olduğunda bencil gözükmemek için bu davranış sistemini devam ettirir. Suçlu psikolojisine girmemek için kendi ihtiyaçlarını her zaman geri plana atar.

Fedakarlık ne bir görev ne de rüşvet olarak kabul edilebilir

Saçını süpürge etmiş insanlar, karşıdakini mutlu etmek adına hiçbir isteğini geri çevirmeyenler, kendi konforundan vazgeçenler… Sahiden bunların hepsini yapmanıza gerek var mıydı? Bunların sonucunda gelen umduğunu bulamama, boşa giden yıllar, kendini kullanılmış hissetme, mutsuzluk ve çaresizlik hissi, en önemlisi yoğun bir hayal kırıklığı… Kurtarıcı rolünü üstlenen fedakar kişi empatikliğinden yorulduğu anda pasif agresyon göstermeye başlıyor. Ya da daha kolay bir yol seçerek kurban rolüne bürünüyor. Empatinin bittiği an diğer uca giden bir isyan başlıyor, hatta kişi, fedakarlık ile isyan arasında gidip gelerek tamamen duygusal bir çalkantıya ve girdaba kapılabiliyor. Bu ise karşı tarafta tutarsızlık ve istikrarsıszlık hissi oluşturarak işleri daha da karmaşık hale getirebiliyor. Nitekim, başkalarının yanlışları bizi daha iyi bir insan yapmaz. Önceleri tamamen o sese sadık ve bağlı iken, empatinin bitişinde o tanıdık sese tamamen kulağımızı kapatarak “Hep ben fedakarlık yaptım” şeklindeki serzenişe dönüşüyor. Böyle bir haleti ruhiyye ile başkalarını suçlamak, insanın bilinçli olarak yaptığı tercihlerin sonucunu idrak etmediği anlamını taşıyor. Burada dikkat edilmesi gereken konu; abartılı ve ölçüsüz özverilerimizin, bir süre sonra tamiri imkansız kırgınlıklara hatta kendi elimizle oluşturduğumuz düşmanlıklara yol açabilmesidir.

Nihai noktada, fedakarlığın yapıldığı taraf da, fedakarlığı yapan taraf da mağdur edildiği hissine kapılıyor. Bu ise betimlenen alışılmışların da etkisiyle hangi duruma kulak kesildi ise diğer tarafa sağır mantığı ile ilişkilerin ya da dostlukların bitişiyle sonuçlanıyor.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?