Ey Mesut Çakmak Arkanda hangi güç olursa olsun, hangi saldırıyı yaparsanız yapın, hangi şiddete başvurursanız vurun ne Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve nede din görevlilerimizi yıldıramayacaksınız sindiremeyeceksiniz!

Ey Mesut Çakmak Arkanda hangi güç olursa olsun, hangi saldırıyı yaparsanız yapın, hangi şiddete başvurursanız vurun ne Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve nede din görevlilerimizi yıldıramayacaksınız sindiremeyeceksiniz!

Türk Diyanet Vakıf-Sen Bursa Şubesi yönetimi ve İnegöl’deki din görevlileri, geçtiğimiz Cuma günü Kurşunlu Mahalle Camii imam hatibi Muharrem Aylaç’a ve camiye yapılan saldırıyı basın açıklaması yaparak kınadılar. İnegöl Din Görevlileri Derneği önünde yapılan basın açıklamasına Türk Diyanet Vakıf-Sen Bursa Şube Başkanı Hilmi Şanlı, saldırıya uğrayan Kurşunlu Mahalle Camii imam hatibi Muharrem Aylaç ve İnegöl’de ki din görevleri katıldı. Basın açıklamasını yapan Başkan Hilmi Şanlı; “Dünyanın en güzel mesleklerinden birisidir imamlık. Çünkü Peygamber mesleğidir. Onun cübbesini giymek, onun mihrabında oturmak, minberinden insanlara hitap etmek çok ayrı bir haz verir insana ve çok büyük bir saadettir bu. Her hafta yüzlerce belki binlerce insan sizin arkanızda saf tutar. Sizin onlara nakledeceğiniz kutsi mesajları dinler. O saflarda halkın her tabakasından insan vardır… Zengin-fakir, amir-memur, patron-işçi, devlet başkanı-müstahdem… Her kesimden, her yaştan kişiler. Bu manzara ayrı bir gurur ve mutluluk yaşatır insana.

Bu güzelliklerle birlikte işin sorumluluğu da çok fazladır. Bu sorumluluğu omuzlarınızda bütün ağırlığı ile hissedersiniz. İnsan bazen bu ağırlığın altında ezilir. Bazen de onurla, gururla ve başarı ile bu sorumluluğu taşır. İşte o zaman saadet ve itibar katlanır ve insan daha ayrı bir sever mesleğini.

Ama çoğunlukla zordur imamlık, bu zamanda. Çünkü sarığınız beyazdır leke götürmez. O mihrap, o cübbe, o sarık kirletilmemelidir. Mesleğin onuruna ve ismine leke sürülmemelidir. Zira Peygamberin varisi tertemiz olmalıdır. Bazı şeylerin bırakın vukuunu, şüyuuna bile izin verilmemelidir.

Bu işi toplum zaman zaman daha da zor hale getirir. Son günlerin meşhur bir ifadesi ile “Mahalle baskısı” bazen üst seviyede hissettirir kendini. Genç yaşta imam olduğunuz için herkes gibi gençlik duygularınızı özgürce yaşayamazsınız. Gençliğin hissettirdiği ve yaşattığı uçarılıklar sizin için yasaktır. Attığı her adıma, söylediği her söze, dikkat etmek zorundadır imam. Öyle ulu orta aklına geleni veya istediğini yapamaz. İmam dediğin “ağır” olmalıdır. Hafifmeşreplik ona yakışmaz.

Onun nişanlılık dönemi de düğünü de farklı olmalıdır. İmamca bir süreç yaşanmalıdır. İmamın eşi de imam gibi her sözüne, her adımına dikkat etmek zorundadır. Onun yaptığı hatalar da doğrudan imama mal edilir. Bu yüzden o da “oturaklı” bir hanım olmalıdır. O’nun eğitim seviyesi, konuları bilmesi, bilmemesi kimsenin umurunda değildir. Değil mi ki imamla evlenmiştir, diğer hanımlar gibi olamaz, o da imam gibi davranmak zorundadır. Aksi takdirde mahalleden zılgıt gelir “İmam hanımı öyle mi yapar”. Zordur imam hanımı olmak.

İmam çocukları da diğer çocuklara benzememelidir. 5-6 Çocuk beraberce bir kabahat işleseler önce azarı imamın çocuğu işitir: “Sen utanmıyor musun, bir de imam çocuğu olacaksın…” O’nun da bir çocuk olduğu unutulur. Müsamaha konusunda imamların hanımlarına ve çocuklarına cimrilik yapılır. Zordur imam çocuğu olmak.

İmamlık da zordur. Çoğunlukla yedi gün yirmi dört saat görev yaparsınız; cenazesi olan sizi bulur, düğün yapan sizi bulur, çocuğu olan sizi bulur, hasta olan sizi bulur, hatta köylerde akşam dağdan hayvanı eve dönmeyen de sizi bulur “Dua ediver de hayvanıma bir şey olmasın” diye. O da yetmez cami derneğinin, köy derneğinin ve halkın resmî ve gayri resmî işlerinde bile bazen sekreter, bazen muhasebeci ve bazen de arzuhalcilik işleri sizi bekler. Bunların hiç birisinde mesai mefhumu yoktur. Ne zaman ihtiyaç hâsıl oldu o zaman imama müracaat edilir. Gecenin birinde bir buçuğunda yatağından kaldırılıp nikâha götürülen imam sayısı hiç az değildir.

Bu şartlarda yıllarca özveri ile hizmet edersiniz, bir seferinde meşru bir mazerete binaen istenileni yapamazsınız ve hayır dersiniz. Sizden kötü kimse olmaz. Ulaşabildiği her makama sizi şikâyet eder. İsimli isimsiz her şikâyet yetkili mercilerce gayet ciddiyetle ele alınır. Çünkü bu soruşturma ile imam arkadaş temize çıkarılmalıdır. (!)

Sonra birileri oturur “Hocalar ne iş yapıyor sabahtan akşama akşamdan sabaha yatıyorlar” der. Hâlbuki ibadetleri ve camiyi yönetmek ten başka daha neler yapmıştır o imam. Meselâ bu sözü söyleyen kişinin kulağına ilk ezanı bir imam okumuştur. Sünnetinde, nişanında ve düğününde duayı da bir imam yapmıştır. Çocukken dini bilgileri ve Kur’an eğitimini de ona yine bir imam vermiştir. Babası veya annesi hastalandığında ve ölüm döşeğinde onların yanında bir imam bulunmuş, Kur’an okumuş ve dinî telkinde bulunmuştur. Onların cenazeleri ile ilgili bütün işleri de yine bir imam yapmıştır. Bütün bunları ve daha pek fazlasını unutmuş imamların ne yaptıklarını sorgulamaktadır.

İmamın arabası, evi, evinin içindeki eşyalar, giysileri, vs. çoğu zaman göze batar ve O’na çok görülür. Herkes kendi geliri ile veya konumu ile imamları kıyaslar. Allah muhafaza eğer imamları azıcıkta olsa üstün görürse vay haline imamların.

İmamlar bütün bunlarla birlikte gerek medyada bazı film ve dizilerde gerekse halk arasında mizah konusu ve alay konusu yapılmakta, bazen de hakarete varan davranışlara maruz kalmaktadır. İmamlar yemeyi sever, parayı sever (hâlbuki parayı da yemeyi de her kes sever) gibi ve daha ağır ifadelerle Peygamberimizin ruhaniyetini rencide edecek pek çok söz söylenir. Bu konu da zaman zaman meslektaşlarımızın da hataları elbette mevcuttur.

Elbette her imam böyle bir hayat yaşamamış olabilir. Muhakkak ki bu söylediklerimizin birçoğuna muhatap olmamış meslektaşlarımız da vardır. Ama bunların pek çoğuna belki de hepsine maruz kalmış imam sayısı hiç de az olmasa gerektir. Bu sebeple yukarda anlattığımız sıkıntıları görmezden gelmek de doğru değildir. Tabi ki içimizdeki çürük elmaları da yok saymak doğru olmaz. Yine de zordur imam olmak.

Bütün bu zorluklara rağmen çok güzel bir meslektir imamlık. Namazın sonunda cemaate yüzünüzü döndüğünüzde, tepenizde kutsal kubbeyi görüp, karşınızda cemaatinizle kurduğunuz o manevi bağla bütün bu olumsuzlukları unutur, imam olduğunuz için Allah’a hamd edersiniz.

Öğrencinizin karşınıza gelip “Hocam Fatihayı ezberledim” deyip okumaya başladığında ne yorgunluk ne üzüntü ne de keder kalır insanda ve Elhamdülillah der şükredersiniz.

Cemaatinize sohbet ederken “Allah’tan hakkiyle ancak âlimler korkar” emri ilahisini anlatırken ve “müezzinlerin boyları mahşer günü herkesten uzun olacak” beşareti Rasülullahı haber verirken imam olduğunuz için bir kere daha Allah’a hamt edersiniz.

Bütün kâinata “Allahü ekber” sedaları ile O’nun adını ve büyüklüğünü haykırmanın hazzını duyar, “Halife olmasam müezzin olurdum” diyen Hz. Ömer’in gıpta ettiği bir yerde bulunmanın farkına varır ve bir kere daha Allah’a şükredersiniz.

Zordur ama çok güzeldir imamlık.

Camiler dinî ve millî kültürümüzden ayrı düşünemeyeceğimiz değerlerimizin başında gelir. Camilerimiz, çok çeşitli fonksiyonları ifa etmesi bakımından önemli müesseselerimizdendir. Camilerimiz mabet olarak görev yapmanın yanında, birer halk üniversitesi olarak da görev yapmaktadır. Camilerde, müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan, Kur’an sevgisi, ana-babaya, öğretmene, ulu’l-emre… itaat anlatılır! Camiler, zengin-fakir, köylü- şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz, yerli-yabancı… herkesi bünyesinde toplayan mekanlardır. Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız mabetlerimizdir. Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir. Birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir. Kâmil manada insan olmanın yollarını ve esaslarını, camilerimizde yapılan telkin ve nasihatlerden öğrenmekteyiz. Türk-İslam kültürünün mührü olan camilerimiz kıyamete kadar bütün zarafeti ve ihtişamıyla var olmaya devam edecektir.

Hal böyle iken 09.04.2021 Cuma günü ikindi namazında İnegöl İlçemizin şirin ve güzel bir mahallesi olan Kurşunlu’da tamda cami görevlilerimiz ibadete hazırlanırken cami içerisinde Mesut ÇAKMAK isimli bir vatandaş tarafından camide görevi başında olan din görevlilerimize menfur bir saldırı gerçekleştirerek görevi başında olan arkadaşlarımıza fiili şiddet  ve ağıza alınmayacak tehdit ve küfürlerle  hakaret etmiştir. Bununla da yetinmeyip eline bir bıçak alarak Allah’ın evine kabenin şubesine saldırarak maddi hasar vermiştir. Öncelikle Türk Diyanet Vakıf-Sen Bursa Şubesi olarak bu olayı şiddet ve nefretle kınıyoruz. Camiye ve onun içerisinde görev yapan arkadaşlarımıza el kaldıranın elinin cezasının bir an önce verileceğine olan inancımızı muhafaza ediyoruz..

Mesut ÇAKMAK denilen saldırgan, bu olayı ilk defa yapmıyor. 10 yıl öncede aynı fiileri işlemiş ve ceza almış ,fakat cezanın acısı geçince tekrar bu fiili işlemiştir.  Asıl dikkat edilmesi gereken şudur ki, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve İnegöl İlçe Müftülüğümüzün Kurşunlu mahallemizde yaptıkları dini eğitim alanı, mahallede bulunan cami görevlilerimizin yaptıkları göz dolduran hizmet ve etkinlikleri bir takım sözde cemaatleri rahatsız etmiş olacak ki ,bu saldırıyı gerçekleştirmişlerdir. Bizler sendika olarak her zaman “Din Eğitiminin” merdiven altı olmamasına dikkat çektik. Din eğitimi devletimizin kontrolünde, milletimizin denetiminde olsun dedik.

Dini değerlerimizi kendi amaç ve ikballeri doğrultusunda kullanmak isteyenlerin Diyanet İşleri Başkanlığına ve Din görevlilerine düşman gibi baktıklarını öteden beri biliyoruz, görüyoruz ve yaşıyoruz. Bu zihniyete mensup insanların Diyanet İşleri Başkanlığının kapatılmasını istediklerini ve bu niyetlerini her zeminde söylediklerini de biliyoruz.  Ey Mesut çakmak! Arkanda hangi güç olursa olsun, hangi saldırıyı yaparsanız yapın, hangi şiddete başvurursanız vurun ne Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve nede din görevlilerimizi yıldıramayacaksınız sindiremeyeceksiniz.  Yüce Milletimize olan hizmet sevdamızdan bizi asla vaz geçiremeyeceksiniz.  Diyanet işleri Başkanlığımız Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin en önemli ve en güzide kurumlarından biridir. Türk Devletinin milleti ile bölünmez bütünlüğünde önemli rol oynayan kurumlarımızın başında gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti var oldukça, bu güzide kurumda var olacaktır. Milletimizin her anlamda bölünmesine, parçalanmasına, kardeşler arasına nifak sokulmasına, Müslümanları şucu bucu diye ayrılmasına asla mücadele etmeyeceğiz.

Yapılan menfur saldırıyı bir kez daha kınarken, buradan İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyoruz.  Saldırıyı gerçekleştiren bu kişinin mensup olduğu cemaat veya dernek kimdir, ne iş yaparlar, kimlere hizmet ederler diye araştırılmasını istiyoruz. Diyanetin ve Müftülüğün yaptığı hizmetlerden kimler, neden rahatsızlık duyuyorlar bunu bilmek istiyoruz. Yapılan bu saldırı planlı mıdır, münferit bir hadise midir açığa çıkmasını bekliyoruz.

Kurşunlu mahallemizde görev yapan Din görevlisi arkadaşlarımızın can ve mal güvenlikleri tehlikededir.  Cemaat camiye korkarak gitmektedir.  Alçak saldırıyı gerçekleştiren bu şahısın cezalandırılmasını, cami ve çevresinden uzaklaştırılmasını bekliyoruz.” dedi.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?