İŞ, SÖZDEN ÖNCE GELMELİ

İŞ, SÖZDEN ÖNCE GELMELİ

“İş, sözden önce gelmeli”; öğrenci “İş içinde öğrenmeli”. İşte Köy Enstitüleri’nin temeli. Köye, köylüye en iyi eğitimi yine köyde yaşayanlar verebilirdi. Zorluklara aldırmadan yürüdü Ata’sının izinden baba Tonguç. Yoktu dünyada bir örneği. Yoktu eşi benzeri. Unesco, eğitimde örnek gösterdi Köy Enstitüleri’ni.

Ne duyulmuş, ne görülmüş şeydi: “Yaparken öğrenirdi, öğrenirken yapardı” öğrenciler. Beyinle kol gücü ilk kez bu denli uyumlu çalışmaya başlamıştı. Her öğrenci okur, her öğrenci yazardı. Yazdıklarında buram buram Anadolu kokardı. İşlikleri vardı ahşap, demir. Salonları vardı müzik, tiyatro, sinema. Her yerinden kültür akardı. Ezgilerinde, perdelerinde, sahnelerinde Anadolu yaşardı.

Bir yazın dönemi başladı köy ve toprak üzerine. Şiirler , romanlar, öyküler yazıldı şimdiye dek duyulmamış, görülmemiş ne varsa köye ilişkin. Kahramanları da köyden çıkmış yağız delikanlılar. Bir garip köy çocuğu iken yazar oldular, şair oldular, sanatçı oldular. Fakir (Baykurt ) oldu, Mahmut (Makal) oldu, Mehmet( Başaran) oldu, Talip ( Apaydın) oldu adları. Yüzyıllardır yaşanan, Anadolu’da “kader” diye algılanan gerçekleri soktular gözümüzün içine. Yığınları uyandırdılar aymazlık uykusundan. Bozdular oynanan oyunları.

Kimisi dedi Köy Yazını ; kimisi Toprak Yazını. Hiç olacak şey mi bu? Ne vardı bu denli gerçekçi yazacak. Ne vardı şimdiye dek saklanan, gizlenen, kulak ardı edilen pek çok şeyi anlatacak. Suya sabuna dokunmadan yazacak onca güzel şeyler varken. Ne derdiniz vardı köy, köylü, toprak üzerine yazacak? Gül gibi geçinip gidiyorduk ” o masallar ülkesinde.”

Cumhuriyet kuruldu kurulalı, Atam’ın usunda hep köyler vardı. Ama çiftçinin toprağını işleyecek ne öküzü vardı ne alım gücü. Çağdaş bir toplum olabilmek için eğitime köylerden başlanmalıydı. Öğretilmeliydi yeni abece. Kolay olmadı bu işler.

Savaştan yeni çıkmıştı bu ülke. Yük olmadan devlet bütçesine öğretmen yapacaktı okulunu. Köylüyle birlikte. İMECE gerekti bunun için. Zaten almışlardı bunun için eğitim. Yapıcılık, dülgerlik, demircilik yeterliydi bir okul bir lojman yapmak için. Köylü de destek olunca çözülürdü tüm sorunlar.

Enstitüde üretmeyi öğrendiler. Gittikleri köylerde hem ürettiler hem de öğrettiler. Hazıra konmadılar. Çok becerikliydiler. Öğretmenliğin yanında iğne yaptılar, serum taktılar. Hastalara derman oldular. Yaygınlaşınca köylerde okullaşma, öğrenince köylü okuma yazma, geçilince yeni yöntemlerle tarıma, böylece köyden başladı kalkınma.

Böyle olunca da egemen güçlerin, ağaların dikkatini çektiler. Su uyudu, düşman uyumadı. Kısa sürede toprak ağaları, Cumhuriyet karşıtları, din tüccarları biraraya geliverdiler. Kurdular şer ittifakını. Taktılar kancayı. Kurdular her türlü tuzağı. Başladılar kara çalmaya. “Ateşle barut yan yana durmazmış. ” ” Olmazmış delikanlı ile gelinlik kız bir arada. ” Bulup buluşturdular bir yolunu. Kırdılar Köy Enstitüleri’nin kolunu. Kapattılar. Kararttılar güneşin aydınlığını.

Köy Enstitüleri’nin amaçlarını, kuruluş felsefesini, öğretim ilkelerini öğrenmek isteyenler için bir başvuru kitabıdır. Salih KOÇ’un kaleminden çıkmıştır ” BİR YOLUNU BULMUŞTUK” adlı kitap . Aynı çeşmelerden şu içenlerin öyküleri vardır bu şiirlerde. Asırlık eğitim çınarlarının ibretlik anıları yer alır dizelerde.

Salih KOÇ, Köy Enstitüleri’ni kuruluşundan yıkılışına dek geçen süreci duygularını katarak işlemiştir şiirlerinde. Nazım birimi, ölçü, uyak gibi kurallara uyulmasa da bir döneme tanıklık etmiştir. Kendisi de bir eğitimci olan Salih KOÇ, bu kitabında Köy Enstitüleri’ni anlatırken Kuva-yı Milliye ruhunu da yansıtmıştır.

Köy Enstitüleri’ni tanımak ve anlamak isteyenlere ” Bir Yolunu Bulmuştuk” adlı bu kitabı öneririm. Emekleri ve eğitime kattığı değer için Salih KOÇ “u da kutlarım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

1 Yorum

  1. Zeki Bey paylsşımlarınız için çok teşekkür ediyorum…
    İyi ki varsınız…
    Saygılarımla

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?